SORU: Allah nasip ederse Ramazan ayının son on beş gününde umreye gideceğiz. Biri beş, biri iki yaşında iki çocuğum var. Bana neler tavsiye edebilirsiniz orayı güzel bir şekilde değerlendirmek için?
CEVAP: Umre en müessir ibadetlerden biridir. Bir yandan Rabbimize karşı işlediğimiz hatalarımızın affına müessirdir. Bir yandan da yürüdüğümüz yanlış yollardan dönüş için müessirdir. Adeta umre, bir bakım onarım merkezi gibidir. Bilhassa Ramazan ayında umrenin ecri muhteşemdir. Bu konuda pek güzel hadisi şerifler vardır.
Yolculuğunuzun mübarek olmasını dilerim.
Bu ifadeler, umrenin ‘umre’ olarak yapılabildiği durumlar için geçerlidir şüphesiz. Zira bir umre gezisi var bir de ‘Umre ibadeti’ var. Kimin hangisini icra ettiğini sadece Allah Teâlâ bilebilir. Biz hepsine umre gözüyle bakmaya mecburuz.
Yakın yıllara kadar umre, haccın içinde kaynayan bir ibadet olarak bilinirdi. Yaygın olarak 1960’lı yıllardan sonra müstakil bir ibadet olarak ortaya çıktı umre. Şu zamanda da umre ile ilgili bazı tespitler yapmamıza neden olacak bir gelişme izliyoruz. Bu gelişmenin müspet tarafı olduğu gibi ürküten tarafı da vardır. Müslümanlar arasında ekonomik durum git gide zenginliğe doğru kayınca umre de bundan etkilendi. Neredeyse hac gibi ağır şartlarla yapılabilecek duruma geldi umre. Hem umre işi ile meşgul olanları ihya etti hem de bir ibadet olarak umreyi ihya etmek isteyenleri ihya etti.
Önümüze çıkan gelişmelerden biri şudur:
Senelerce tatilimizi filan yerlerde geçirdik, bir kere de Mekke’de bir umre yaparak geçirelim mantıklı bir anlayış üredi. Bu, umrenin mahza bir ibadet olması açısından sakıncalar ihtiva etmektedir.
Umre, Medine ile dahi alakalı değildir. Umre Mekke ve Haremi Şerif ile alakalı bir ibadettir. Yaklaşmışken Medine’yi de ziyaret etme şerefi ile müşerref olmak maksadı ile Mekke’ye Medine ilavesi yapılmaktadır. Durum böyle iken umre için tahsis edilmiş günlerin bir bölümünü Mekke ve Medine dışındaki şehirlerde ve çarşılarda geçirmenin temelinde bu ‘bir de Mekke görelim’ felsefesi yatmaktadır ki bu bir zayiattır. Mekke ve Medine’de saatler değil dakikalar bile hesapla harcanmalı iken çarşılara günler tahsis edilmesi esef vericidir. İşin ciddiyetini, umrenin mahiyetini çözememiş olmaktan kaynaklanmaktadır.
Umre ile alakalı bir başka tespit de umrenin sıklaştırılması durumudur. Yukarıda zikredilen nedenlerin de bulunduğu bazı sebepler umreye adeta hücum edilmesini doğurmuştur. Her yıl, bazıları için yılda iki kere umre yapma fırsatı çıktı ortaya.
Asla ibadet fazlalığını tenkit edemeyiz. Bir ibadet mübarek ise o arttıkça bereket de artacak demektir. Umre de böyledir. Bir umre cennet ise iki umre biiznillah iki cennet demektir. Fakat ibadetler arasında ya da sorumluluklarımız arasında bir önemli/öncelikli sıralaması bulunması muhakkak gerekmektedir. Sabah namazı ile teravih namazını, zekât ile fitreyi aynı tutabilir miyiz? Allah için yapılıyor olması açısından hepsi ibadettir elbette ama ibadeti emreden Rabbimizin bize gösterdiği sıralamaya muhakkak dikkat edilmelidir. Mesela sılayırahim, Allah Teâlâ’nın emirlerinden bir emirdir. Sılayırahim bağı açısından bakıldığında kişinin yeğeni ile bu bağı koruması ile teyzesi ile koruması aynı tutulabilir mi? Yeğen nerede teyze nerede! İkisinin da paydası ‘sılayırahim’ olmakla beraber, teyze anne gibi tutulmuş, yeğen de akraba sıralamasında sıradan bir yere konmuştur. Gerek zamanlama ve gerekse önemlilik bakımından, Müslüman ibadetlerinde buna dikkat etmeye mecburdur. Sabah namazının vakti sıkışmış durumda iken Allah rızası için Allah’ın kitabından bir cüz okuyup sevap kazanmayı amaçlayan birisi için ne diyebiliriz? Diyebileceğimiz tek şey, Kur’an gibi bir ibadeti alet ederek cehennemlik bir iş yapmak olacaktır. Zira o vakit, bütün vakitlerin en güzel işlerinden olan Kur’an okuma vakti olmaktan çıkmış durumdadır.
Umrenin bütün ihtişamlı ecrine rağmen, ne zaman ve nasıl yapıldığı sorularındaki cevap, o ihtişamı kırpabilmektedir. Hiçbir Müslüman, çocuklarını internet ağına takılmış durumda bırakarak umreye gitmekle iyi bir iş yapmayı iddia edemez. Evlenme sıkıntısı yaşayan bir kız veya erkeğin babasının, bu fitne zamanında umresi evinde olmalıdır. Umre ile avunurken fitnenin kucağına terk edilmiş bir gencin vebali umre ile hatta nafile bir hac ile dahi kapatılamaz.
Anne baba hizmeti ile umrenin kıyası bile mümkün değildir. Sabah akşam bakıma muhtaç bir anne baba, komşulara emanet edilerek ya da akrabadan birine harçlık verilmesi sureti ile ’emanete bırakılarak’ yapılan umre, umre olarak isimlendirilmiş olabilir. Umre esnasında görevliler, Arş’a yükselen dualarla umrecileri aklanmış paklanmış yapabilirler. Öte yandan meleklerin nezdinde ise o kişinin umresi, dönüşte şifalı zemzem ve hurma götürmeyi niyetlendiği ebeveyninin yanı idi. Bu ifadeler, umrecileri, umre üzerinden iş görenleri üzebilir. Bunun fıkıhtaki yerini soruşturabilirler.
Bizim cevap bekleyen önemli bir sorumuz, bu sorunun cevabıdır: Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem kaç kere umre yaptı? Ashabı kaç umre ile bitirdiler hayatlarını?
İmam Malik Medine’de geçirdiği yarım asırdan fazla bir zamanda kaç umre yaptı?
Burada ‘kaç’ ifadesinden sayı üretmek istemiyoruz; konumuzun ağırlığına vurgu yapmak istiyoruz.
Medine’den Mekke’ye umreye gitmeyişin ilk nedeni, müşriklerin Mekke ablukası idi. Sekizinci yılda fetih gerçekleşince neden aileler toplanıp umre seyahati yapmadılar. Cevap gayet açıktır: Cihat dönemi idi ve umreden daha önemli bir amel zinciri içinde bulunuluyordu. Umreye sıra gelmesi mümkün değildi.
Mesele budur.
Eğer bugün Müslümanların önemli ve cihat sayılabilecek işleri yoksa bu kural geçerli değildir elbette. Eğer bugün, şirkin ve tuğyanın baskısı o günkü gibi ise hatta daha da ağır şartlar altında eziliyorsak, çocuklarımızın, ailelerimizin bulunduğu zemin kayıyorsa, eğitim davamızda bir adımlık bir yol dahi alamadı isek umrenin kaçıncı sırada olduğunu soruşturabiliriz. Her Müslüman, kendi amelinden sorumludur. Bakış tarzı ve idrak seviyemiz de kendimizi bağlayacaktır. Buna göre umreye veya diğer işlere bakabiliriz.
İstiyoruz ki, bir mü’min gencin iffetinin korunması umreden değerli olarak görülsün.
Ailece umreye gidelim. Orada gözyaşları içinde nefis muhasebemizi yapalım. Eşimiz, çocuklarımız Kâ’be’nin duvarına yüz sürsün. Ümmet’in farklı renklerini tanıyalım. Siret bilgimiz canlansın. Kâ’be’ye bakarak tarihe dalalım, gelecek hesapları yapalım. Olmasına olsun ama evlerimizi, mahallemizi, vakıflarımızı, derneklerimizi, siyasetimizi, ekonomimizi unutmayalım. Tercih hatası içinde olmayalım.
Filan hoca efendi ile umre yapmanın, on gün Mekke’de yaşamanın cihattan muafiyet getirebileceği vehmine kapılmayalım.
Kısacası, pirince giderken bulgurdan da olmayalım.
Bir umre ile bin yıl yetecek enerji toplayacaksak ne mübarek bir iştir bu.
Yeter ki bedenlerimiz tavaf ederken kalplerimiz evlerimizde, iş yerlerimizde kalmasın.
Umreye gidelim, sonra da kalbimizi orada bırakıp geri dönelim. Bu umre mübarektir, ibadettir. Mekke’ye gidip eşiyle kavga ederek geri dönenlerin umresi değildir o zikredilen umre.
Bu çizgileri izleyerek gideceğiniz umre yolculuğunuzun sizin için aileniz için Allah’ın rızasına bir yol olmasını temenni ederim. Oradan bize de dualar etmenizi istirham ederim. Hassaten dua edin lütfen; ayağımızın sabit kalmasını, dinimize hizmetle ömrümüzü bitirmemizi Allah Teâlâ’nın müyesser kılmasını dileyin bizim için. Lütfen.
Allah’a emanet olun. İbadetiniz makbul olsun.